DİŞTAŞI (Tartar, Calculus) : Diştaşı diş ile dişeti arasında, dişetinin altında, diş ve diş protezleri üzerinde görülen ve bunlara yapışık olarak kireçlenmiş veya kireçleşmekte olan kitlelerdir.
Diştaşı ya dişeti üzerinde (supragingival) veya dişeti altında (subgingival) teşekkül eder. Eskiden, supragingival diştaşına tükrükten meydana geldiğine inandıkları için tükrük tartarı; subgingival diştaşına ise kan serumundan teşekkül ettiği düşünüldüğünden serum tartırıadı verilmiştir.
Bunu takiben, muayyen bir zaman için diştaşının bu iki tipinin de, aynı kökenli olduğuna inanıldı ve supragingival ile subgingival tabirler yalnız diştaşının yerini tarif etmek maksadiyle kullanıldı.
Dişeti oluğundan bir likitin salgılandığı keşfedildikten sonra, subgingival birikintiler içerisindeki kireçli tuzların tükrükten çok doku likitlerinden geldiği düşüncesi hakim oldu; yani, eski teorinin doğru olabileceği ileri sürüldü.
Bu konuda, özellikle şu noktaya önem vermek yerinde olacaktır: Dişeti iltihabı meydana geldikten sonra doku likitlerinin dişeti oluğu içerisine akışı artmakta ve bu artış ile kireçli tuzların salgılanması ve birikmesi de o nisbette fazla olmaktadır. Bu bakımdan bazı dişhekimleri subgingival (dişeti’nin içindeki) diştaşının periodontal hastalığın bir sebebinden ziyade bu hastalık nedeni ile meydana gelen bir kireçli birikinti olduğunu kabul etmektedirler.
Supragingival Diştaşı : (Dişeti seviyesinin üzerindeki diştaşları)
Dişeti üzerindeki diştaşları ağız boşluğunda görülebilen ve dişeti kenarının kuron yönündeki kısmına yerleşmiş olan, umumiyetle beyazımsı sarı, sert ve bir diş temizleme aleti ile diş yüzeyinden kolayca ayrılabilen kireçli oluşumlardır.
Bu diştaşlarının renkleri sigara içme, ilaç ve gıda pigmentlerine göre değişiklik gösterebilir. Tek bir diş üzerinde, bir diş grubunda, dişlerin bir yüzlerinde veya ağız içerisindeki dişlerin bütün yüzeylerinde görülebilir.
İlk teşekkül ettiği zaman yumuşak ve porözdür (poröz=gözenekli). Supragingival diştaşları ekseriya tükrük kanallarının ağız içerisine açıldığı deliklerin civarında yani, üst çene azılarının vestibül (yanak tarafı) kısımları ile alt çene ön dişlerinin lingual (dil tarafı)kısımlarında fazla miktarda toplanırlar.
Aynı zamanda, çiğneme fonksiyonuna iştirak etmeyen kısımlarda da aşırı supragingival diştaşı birikmelerine rastlanabilir. Dişler arasında sanki bir köprü yaparcasına birleşen bu diştaşları etraflarındaki alveol kemiklerinin çoğunu kaybetmiş ve sallanan dişler için kısmen bir destek teşkil ederler.
Supragingival (dişetini üstündeki) diştaşının % 70-90 nını anorganik, geri kalanını da organik birleşikler teşkil eder.
* * *
Subgingival Diştaşı (Dişeti seviyesinin altındaki diştaşları):
Dişeti kenarı altında kalan diş yüzeylerinde ve dişeti oluğu veya cebi içerisinde oluşmuş diştaşlarına subgingival diştaşı denir. Rengi hemen hemen koyu gri ve siyahtır. Radyografik kontrollerde diş kölesinde veya daha derin kısımlarda sement üzerinde nisbeten radio-opak, kaba görünüşlü çıkıntılar halinde dikkati çeker. Radyografideki bu görünüşü dişlerin ara yüzlerindeki diştaşlarını belirtirken vestibül ve lingual kısımlardakiler diş köklerinin üzerine rastlamalarından dolayı ya çok belirsiz olurlar veya hiç görülmezler. Subgingival diştaşının zarara uğramış dişeti kapillerlerinden dışarıya çıkan kanı absorbe etmesi ve hemoglobinin dejeneratif değişikliğe uğramasıyla bazen yeşilimtrak-siyah bir renk aldığı da görülür.
Diştaşının kalın oluşu radyografide daha belirgin olmasını sağlar. Diştaşlarının ancak % 40-50 si radyografide belirgin olabildikleri için, radyografilerin diştaşının mevcut olup olmadığını belirlemede kullanılması doğru olmaz.
Subgingival diştaşının yerleşmesi dişlerin köleleri civarında her yüzde olmasına rağmen alt çenenin azı dişlerinin lingual kısımlarında daha fazla biriktiği görülür. Dişeti altında teşekkül etmesinden dolayı supragingival diştaşlarının aksine tesbit edilebilmeleri için uygun teşhis aletlerinin kullanılması zorunludur.
Diştaşının birikmesi, sürati ve nisbeti bir şahıstan diğer şahısa çeşitli farklar gösterir. Bir hayat boyunca, dişleri üzerinde çok az veya hiç diştaşı teşekkül etmemiş şahıslar seyrektir. Supragingival olanlar subgingival diştaşlarına kıyasla çok daha süratli teşekkül ederler.
Hatta; bu çabukluk bazı şahıslarda o kadar fazladır ki diştaşının kontrol altına alınması ciddi bir mesele teşkil eder. Özellikle, subgingival diştaşına çocuklarda çok ender rastlanır. Halbuki; çocuk büyüdükçe ve gençlik çağında diştaşı teşekkülünün başladığı ve gittikçe süratlendiği görülmektedir.
Diştaşının diş yüzeyine bağlanması hücreler arası madde ve bakteriler vasıtasıyle olmaktadır. Bağlanış şekillerinin değişik olması nedeniyle de diştaşlarını diş yüzeyinden kaldırmak kolay veya zor olmaktadır. Bu konuda aşağıdaki fikirler ileri sürülmüştür:
1. Peliküller vasıtasıyle.
2. Dentin ve sement dokuları içerisine girerek.
3. Dişeti çekilmelerinden dolayı meydana gelmiş dentin ve sement rezorbsiyonlarının çu kurcu klan na bağlanmak suretiyle.
4. Diş yapısındaki anorganik kristaller ile diştaşının anorganik kristallerinin birbirleriyle kaynaşmaları şeklinde.
5. Sement ayrılmaları ile meydana gelen aralıklara yerleşmek suretiyle,
Mine üzerinde biriken supragingival diştaşları ile sement üzerinde biriken subgingival diştaşları arasında yapışma bakımından büyük fark vardır.
Nitekim; supragingival olan diştaşını kaldırmak kolay olurken subgingival diştaşını kaldırmak için bazen sementin de bir kısmının diştaşı ile beraber kopması icap etmektedir.
Yani, subgingival diştaşı sement üzerine mineden daha sıkı olarak tutunmuştur.
Diştaşlarının kireçlenmesi ve birleşimi vücudun diğer kısımlarındaki patolojik kireçlenmelerden biraz farklıdır ve ağız içerisindeki yerine, eskilik derecesine, dişetlerinin altında ve üstünde teşekkül etmesine göre de değişiklik gösterir.
Hemen hemen, her diştaşının mevcut olduğu ağızda da bir dişeti iltihabı vardır.
Diştaşlarının nasıl teşekkül ettiğine dair pek çok teoriler ileri sürülmüştür.
Şimdiye kadar bunlardan hiçbiri tam olarak kabul edilmemiş ise de bazıları daha akla yakın gelmektedir.
Genellikle; diştaşı, bir diş plağının mineralizasyona uğramış şekli olarak kabul edilir. Yumuşak plak, plak teşekkül ettikten sonraki 8 saat ile 14 gün arasında mineral tuzlarının çökmesiyle sertleşmeye başlar. Her bakteri plağının kireçlenmesi şart değildir. Bu, plağın içerisindeki anorganik maddeye göre olur. Tükrük, supragingival diştaşı; dişeti oluğu likiti de subgingival diştaşı için mineral kaynaklarını teşkil ederler. Bir sert dokunun kireçlenmesinde olduğu gibi diştaşının kireçlenmesinde de bir matrikse ihtiyaç vardır. Bu matriks leptothrix buccalis ve actinomyces israeli adı verilen ipliksi mikroorganizmalar tarafından yapılmakta ve bu mikroorganizmaların diş yüzeyine tutunmasına müsinöz bir maddenin yardımcı olduğu iddia edilmektedir.
Organik matriksin içerisinde karbonhidrat-protein komplekslerinin de mevcut olduğu bildirilmiştir.
Mikroorganizmalarının diş yüzeyinde meydana getirdiği ipliksel ağ içerisinde kireç birikmesinin nasıl husule geldiği bugün için kesin olarak bilinmemektedir.
Bu konuda akla en yakın gelen teori: Dişeti oluğu likiti veya tükrük içerisindeki kolloidal süspansiyon halindeki kireç tuzlarının eriyik şeklinde kalabilme yeteneğini azaltacak bazı faktörlerin kireç tuzlarının çökmesine sebebiyet vermesidir.
Kireç tuzlarının eriyik halinde kalabilme yeteneğini azaltan bu faktörleri şöyle sıralayabiliriz:
a) Tükrüğün ağız içerisine salgılanması esnasında karbon dioksit kaybından dolayı tükrük pH inin yükselmesi
b) Tükrük içerisindeki serbest amonyum ile karbon dioksitin birleşmesi.
c) Psikosomatik durumlarda olduğu gibi bazı sistemik değişiklikler.
d) Actinomyces israeli veya dejenerasyona uğramış epitel hücrelerinden fosfataz enziminin serbest kalması.
e) A, niacin ve pyridoxine gibi vitaminlerin eksikliğinde.
f) Yüzey gerilimi değişmelerinde.
g) Emilim fenomeninde meydana gelen bozukluklarda.
Kireçlenme hadisesinde, kireçlenmenin plağın iç yüzeyinde başladığı, kristallerin başlangıçta hücreler arasındaki matrikste ve bakteri yüzeylerinde olduğu ve son olarak bakterilerin iç kısımlarının kireçlendiği tesbit edilmiştir.
Mikropsuz (germ-free) hayvanlarda diştaşına benzer birikintilerin görülmesi, diştaşının oluşunda mikroorganizmaların rolü hakkındaki fikrin kuvvetini azaltmaktadır. Burada, olsa olsa bakteri plağının diğer komponentlerinin kireçlendiği söylenebilir.
Ortalama bir günde oluşan diştaşı miktarı 0.10 – 0.15 mgr. kuru ağırlık olarak hesaplanmıştır. Ağız içerisinde biriken diştaşlarının hemen hemen % 90 ı alt çenenin ön dişlerinin lingual kısımlarında
Diştaşı oluşumunda alınan gıdaların muhteviyatından daha çok kıvamı önemlidir. Yumuşak ve ince grenli gıdalar diştaşı teşekkülünü hızlandırırken kaba ve sert yapılı gıdalar ise geciktirir.
Kalsiyum, fosfor, bikarbonat, protein ve karbonhidratlardan zengin bir diyet de diştaşı teşekkülünü artırmaktadır. Şekerden zengin diyetin bakteri plağının meydana gelişini artırdığı tesbit edilmişse de diştaşı üzerinde bir etkisinin olmadığı anlaşılmıştır.
Periodontal hastalığın etyolojisinde bakteri plağı diştaşından çok daha önemlidir.
Çünkü; diştaşının olmadığı vakalarda, bakteri plağının meydana gelişi ile gingivitis görülmekte; bakteri plağı ortadan kaldırılınca dişeti dokusu eski sağlıklı haline dönmektedir.
Buna rağmen, diştaşı ve bakteri plağının dişeti üzerindeki etkilerini ayırt etmek güçtür.
Zira, her diştaşının üzeri kireçleşmemiş bir bakteri plağı ile örtülüdür. Periodontal hastalığın sıklığı ile diştaşının miktarı arasında yakın bir ilgi mevcutsa da, bakteri plağı ile olanınki kadar fazla değildir.
Diştaşı, gingivitis ve bakteri plağı yaş ile artmaktadır. Diştaşının özellikle cep teşekkülünde primer ve sekonder olarak rol oynadığı, derin periodontal ceplerde subgingival diştaşlarının önemli olduğu ve periodontal dokuların harabiyetine yardımcı olduğu kabul edilmektedir.
Bir kere diştaşı teşekkül etti mi bu, yeni meydana gelecek diştaşları için bir katalizör vazifesi görmektedir. Bu bakımdan diş temizliği esnasında en önemli mesele hiç diştaşı bırakmamaktır.